Tweet |
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: “3 Aralık’a kadar sabredin. 3 Aralık’ta yeni bir vizyonu açıklayacağız… Ekiplerimiz hazır, yatırımcılar hazır, taze para da hazır. Türkiye’yi bu beladan sonuna kadar kurtaracağız”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:
Biz beraber olmaktan yanayız. Biz birlikte olmak, birlikte çalışmak, birlikte konuşmak, birlikte düşünmekten yanayız, beraberlikten yanayız. Ayrılığı kabul etmiyoruz. Ayrışmanın hiç kimseye bir faydası yok. Beraber olmak, birlikte olmak, birlikte konuşmak, birlikte çalışmak dertlerimizi yani Anayasa'da yazıldığı gibi tasada ve kıvançta beraber olmak zorundayız. Bizi millet yapan bu hasletlerimizdir. Ama şimdi bizi dinleyen vatandaşlarımın tamamına seslenmek istiyorum. Gerçekten de bizi bir yapmak istiyorlar mı? Oturup konuşmamıza fırsat veriyorlar mı? Sorunlarımızı özgürce anlatabilme imkanı veriyorlar mı? Düşüncesini özgürce açıklama imkanı veriyorlar mı? Sorunlarını dile getiren vatandaşlar, özgürce bu sorunlarını dile getirebiliyorlar mı? Büyük bir sorunumuz var ve bu sorunu aşmak zorundayız.
Bu sorunu aşacak olan milletimizin kendisidir ve iradesidir. Yani sandığa giderken her bir vatandaşımın, tek tek her bir vatandaşımın sorumluluğu var. Sorumluk bana ait mi? Biliyorum, benim de sorumluluğum var ama benim kadar sıradan vatandaşın da sorumluluğu var. Huzur içinde yaşamak istiyorsanız, beraber yaşayalım diyorsanız, kimsenin kimliğini, inancını, yaşam tarzını siyasete malzeme etmek istemiyorsanız, -çok açık ve çok net söylüyorum- oyunuzu bize vereceksiniz. Çok açık, çok net söylüyorum.
Bu ülkede barışın adresi biziz, huzurun adresi biziz. Kavgayı değil, kucaklaşmayı savunan biziz. Kavgayı değil, geçmişin kinini, öfkesini bugüne taşımak değil, helalleşmekten yana olan ve bunu dillendiren biziz. Biz 85 milyonu kucaklamak istiyoruz, beraber yaşamak istiyoruz ve birlikte yaşamak istiyoruz, tasada ve kıvançta beraber olmak istiyoruz.
Sorunlarımız var biliyorum. Her gün yeni bir sorunla karşılaşıyoruz, bunu da biliyorum. Bazı sorunlar neredeyse her gün yaşanır hale geldi, bunun da farkındayım. Sıradan vatandaşımız da bunun farkında zaten ama Türkiye'yi buradan çekip çıkarmak zorundayız. Birlikte yapmak zorundayız bunu, demokratik kurallar içinde yapmak zorundayız, kimseyi üzmeden yapmak zorundayız, kimseye kin ve öfke duymadan yapmak zorundayız. Biz bunu yaptığımız zaman ülkeye demokrasiyi getireceğiz, ülkeye huzuru getireceğiz. Her evde endişe var, her evde var endişe. Gelir düzeyi ne olursa olsun, en zengin de endişeli, en fakiri de endişeli. Dertleri farklı olabilir ama endişe var. Türkiye'yi bu endişe girdabından çekip çıkarmak zorundayız. Elin oğlu, diğerleri, diğer ülkeler refah içinde yaşarken, biz neden derin bir yoksullukla karşı karşıya olalım? Neden evlerde huzur olmasın? Bizim neyimiz eksik? Neyimiz eksik bizim? Siyasetin kör kuyusuna ülkeyi sokamazsınız. Siyasetin kör kuyusuna soktuğunuz andan itibaren, yani bir kavga ortamına toplumu ittiğiniz zaman, o toplumda huzur bırakamazsınız. İnsanların düşünceleri farklı olabilir. Farklı düşüncelerin bir araya gelmesi her zaman güzelliktir. İstişare dediğimiz kavramın temelinde de bu yatar zaten, beraber olmak, tartışmak yatar zaten. Boşuna mı demiş atalarımız "akıl akıldan üstündür" diye? Bunun için demişler. Oturalım, konuşalım... Konuşamayan bir Türkiye var, dertleşemeyen bir Türkiye var ve Türkiye'yi buradan çekip çıkarmak zorundayız.
O nedenle geçmişte iktidar partisine veya Milliyetçi Hareket Partisi’ne oy veren vatandaşlarım olabilir. Onlara niye oy verdiniz diye bir soru da sormadım zaten. Herkesin iradesine saygılıyım ama bir şey söylüyorum o kardeşlerime: Türkiye'nin bu gidişinden siz de huzursuzluk duyuyorsanız, bu kadarı da olmaz diyorsanız, sandığa gidince oyunuzu rengini değiştirmek zorundasınız. Kendiniz için değil, evlatlarınız için değiştirmek zorundasınız, Türkiye için değiştirmek zorundasınız.
Terör belası... Değerli arkadaşlarım, bu coğrafyada terörden en büyük acıları yaşayan Türkiye'dir. Terörden en büyük acıları yaşayan bir ülkeyiz. Türkiye'yi bu girdaptan çıkarmak zorundayız. Sağlıklı ve tutarlı politikalarla Türkiye'yi bu girdaptan çıkarmak zorundayız ve bunu kendi irademizle, özgür irademizle yapmak zorundayız. Terör bir insanlık suçudur, bunu bütün dünyaya anlatmak zorundayız. Terörün sağı-solu yoktur, bunu da bütün dünyaya anlatmak zorundayız. Terörü acaba ne kazanırım, nasıl lehime çevirebilirim diye terör, iç politika malzemesi olamaz zaten, olmamalıdır da bu. Dolayısıyla terör bir insanlık suçuysa ve hepimiz insanlığa, insana saygı duyuyorsak, o zaman terör konusunda beraber olmak zorundayız, birlikte olmak zorundayız. Terör kimden, nereden, nasıl gelirse gelsin, hangi amacı taşırsa taşısın, hep beraber karşı çıkmak zorundayız. Kısır tartışmalarla terörün yanındaymış, terörün karşısındaymış gibi bir algı yaratmanın Türkiye'ye hiçbir faydası yoktur. Tam tersine teröristlerin ekmeğine yağ sürersiniz, terör örgütlerinin ekmeğine yağ sürersiniz. Onlar zaten toplumu ayrıştırmak istiyorlar, zaten bölmek istiyorlar toplumu. Biz Cumhuriyet Halk Partisi'yiz, biz halkın partisiyiz. Biz, ülkemizi yeniden inşa etmek istiyoruz, terörden uzak bir Türkiye olsun istiyoruz, herkesin huzur içinde yaşadığı bir Türkiye olsun istiyoruz. Her terör olayından sonra çekişme, kavga olmasın istiyoruz.
Beyoğlu'nda bomba patlatıldı; insanlar hayatlarını kaybettiler. Evet, güvenlik güçlerine teşekkür ediyoruz, hemen yakaladılar ama asıl sorulması gereken soruyu daha sormadık. Bu kişi, yani bu terörist sınırdan nasıl geçti? Kim geçirdi bunu sınırdan. Gelip sürekli olarak o bölgede kontrol yaptığı da, alan çalışması yaptığı da söyleniyor yazılıyor, çiziliyor. Nasıl oluyor bu? Nasıl oluyor da Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sınırları yolgeçen hanına dönebiliyor? Nasıl oluyor bu?
Siz bu soruyu kendinize sormazsanız ve sınırda gerekli önlemleri almazsanız, teröristlere kapıyı aralamış olursunuz. Ben bunu söylediğimde kızıyorlar. Akılcı bir şey söylüyorum, teröre karşı bir şey söylüyorum; bu topraklarda terör olmasın diye bağırıyorum, çağırıyorum, konuşuyorum, düşünüyorum. Sınırları neden kontrol etmiyorsunuz siz? Kim izin verdi bu teröristlere? Daha pek çok uyuyan hücrenin olduğu yazılıyor, çiziliyor. Yani teröristler aramızda geziyor. Biz bunu söylediğimizde, "ayakkabı numaralarına kadar biliyoruz." E biliyorsan bu nasıl oldu arkadaş? Benim bunu bilmeye hakkım var; bırakın genel başkan olarak, bir vatandaş olarak bilmeye hakkım var benim.
Terör başımızın belası; önlem alacaksınız kardeşim, önlem alacaksınız. Siz önlem aldınız da biz karşı mı çıktık? Siz terörle mücadele ettiniz de biz karşı mı çıktı? Bir insanlık belası var, bu belaya karşı diyoruz ki: Ciddi önlemler alın. Terörist dediğiniz sadece bir yönüyle değil, uyuşturucu teröristleri de var aramızda, gencecik evlatlarımızı, yüzbinleri zehirliyor onlar. Onların teröristten ne farkları var? Onlar da aynı şey... Nasıl oluyor da kilolarca değil, tonlarca uyuşturucu bu ülkeye nasıl giriyor? Ben bunu da soruyorum, buna da kızıyorlar. Devleti yöneten birisi uyuşturucu baronları ile fotoğraf çektirir mi Allah aşkına ya? Fotoğraf çektirir mi?
Kızıyorlar, bağırıyorlar, çağırıyorlar, hakaret ediyorlar... Ya biz doğruyu söylüyoruz arkadaş, doğruyu söylüyoruz. Tonlarca uyuşturucu gelecek. Sokaktaki uyuşturucu satıcısı bunun ilk ayağıdır, asıl beyleri yakalayacaksın kardeşim. Onlar da terörist, onlara da terörist muamelesi yapacaksın, onları da tutacaksın, onları da hapse atacaksın, onlara da hiçbir indirim vermeyeceksin. Gencecik evlatlarımız arkadaşlar ya, gencecik evlatlarımız ya... Teröristle ne farkı var bunların? Ellerini kollarını sallayarak geziyorlar ve Türkiye öyle bir noktaya geldi ki, uyuşturucu baronlarının, mafya liderlerinin hesaplaştığı bir ülkeye döndü. Birisi geliyor Afganistan'dan, birisi geliyor Sırbistan'dan, birisi bilmem nereden geliyor, öbürü bilmem nereden geliyor... Türkiye'de oturuyorlar ve kendi aralarında hesaplaşıyor ve birbirlerini öldürüyorlar.
Böyle bir Türkiye'yi kabul etmiyoruz arkadaşlar. Türkiye böyle olmamalı, huzur içinde yaşamalıyız. Terör dediğiniz de bir tane değil değerli arkadaşlarım ve Türkiye zehirliyorlar. Her birimizin sorumluluğu var, her birimizin; özelikle devleti yönetenlerin sorumluluğu var bu konuda. Terör konusunda birbirimizi suçlamamız değil, akılcı politikalar üretmemiz lazım. Bugüne kadar doğru dürüst, akılcı politikalar üretilmedi. Bakın son 20 yıla bakın, Rahmetli Ecevit iktidarı teslim ettiğinde terör bitmişti zaten. Nasıl oldu da bu kadar yeniden ama yeniden bu kadar dallandı, budaklandı? Oturup bunu devleti yönetenlerin düşünmesi lazım.
Terörle mücadele ediyorum, buradan acaba oy devşirebilir miyim? Bu iş oy işi değil, öyle bakarsanız bunu çözemezsiniz. Bu bir insan, bu bir insanlık suçuyla ilgili bir iş. O kadar büyük açmazlar ile karşı karşıyayız ki, çözülmesi lazım bunların, çözülmesi lazım. Birisi bir devleti suçlarken açıkça, terör odağı diye suçlarken, öbürü aynı kişi aynı devletin başkanını karşılıyor, taziyesini kabul ediyor. Nasıl bir anlayıştır bu? Devlet böyle yönetilmez. Devlet dediğin akılla yönetilir, bilgiyle yönetilir, birikimle yönetilir devlet. Devlet liyakatle yönetilir, devlet adaletle yönetilir. Altını bir kez daha çizeyim, adaletle yönetilir devlet. Başka türlü siz devleti yönetemezsiniz.
Maden faciası oluyor, sorumlu? Sorumlu kimse yok. Tren kazası oluyor, insanlar hayatını kaybediyor, sorumlu? Sorumlu ortada yok. Terörist gelmiş geziyor, alanda bakıyor, öğreniyor; nereye gideyim, nereye konuşayım, telefonlar, WhatsApp yazışmaları... Sorumlu? Gene sorumlu yok. Olmaz değerli arkadaşlarım, devlet böyle yönetilmez. Dolayısıyla devletin adaletle yönetilmesi elzemdir.
5 yaşındaki çocuk sınırlarımızın ötesinden atılan bir roketle hayatını kaybediyorsa, o çocuğun vebali bu devleti yönetenlerin omuzlarındadır. Kimse unutmasın bunu. O 5 yaşındaki çocuğun, hayatını kaybeden çocuğumuzun annesinin babasının yaşadığı dramı her birimiz, özelikle devleti yönetenler kendi vicdanlarında ölçüp tartmazlarsa, bu sorunu çözemezler
Değerli arkadaşlarım; tabii güzel şeylerden söz etmek isterim, kim etmek istemez ki? Ama ortam çok karanlık bir ortam. Türkiye'nin buradan çıkması lazım. Şiddeti hayatın her yerinde, her alanında bir şekliyle görüyorsunuz. Bir taraftan terör, bir taraftan uyuşturucu, bir taraftan kadına yönelik şiddet... Ya kadınlardan ne istiyorsunuz arkadaş siz? Hani diyorduk ya cennet anaların ayakları altındadır diye, peki bu şiddet niye? Annelerden ne istiyorsunuz siz, kadınlardan ne istiyorsunuz? Niçin oluyor bunlar?
Bakınız değerli vatandaşlarım, biz parti olarak sorumluluğumuzun gereğini ana muhalefet partisi olarak yaptık, bu konuda bir çalışma yaptık. 5 Aralık 2020'de "Yaşam Hak" diye yani “Yaşam Haktır” diye hem bir internet sitesi hem bir telefon hattı, “444 82 85” numaralı bir hat kurduk ve Türkiye'nin neresinde olursa olsun bir kadın eğer şiddete uğruyorsa ve bir çare arıyorsa ve kendisini yalnız hissediyorsa bu numaraya telefon etsin. Kendisine hem hukuk desteği, hem psikolojik destek vereceğiz dedik. Bugüne kadar 400'ün üzerinde kadın telefon etti ve bunları hem avukat desteği, hem psikolojik destek verildi. Yapması gereken kim? İktidar partisi yapmıyor, yapamıyor, beceremiyor. Biz yapıyoruz, muhalefet partisi olarak, ana muhalefet partisi olarak yapıyoruz. Kendi ülkemizin sorunlarını biliyoruz ve bu sorunları çözmek istiyoruz.
Sadece bunu yapmadık. Yine aynı şekilde bu kadınların işi-aşı olsun diye; bakın sivil toplum örgütleri, meslek odaları, barolar ve yerel yönetimlerle de 125 ayrı protokol imzalandı. Bir kadın şiddete uğramışsa, ayrılmışsa, gidecek yeri yoksa, protokol yaptığımız Ticaret Sanayi Odası o kadına bir iş bulacak ve o kadın geçinecek, o kadın evlatlarına bakacak. Yapması gereken iktidar ama yapmıyor, yapamıyor, beceremiyor. Devleti soyulacak organ olarak gördüğünüz andan itibaren dünyanız değişir.