www.ocianews.com/ bedava bahis bahis siteleri
Bugun...


Paçaları tutuştu. HÜDAPAR 'la, koalisyon yapacaklar.
Tarih: 13-03-2023 23:31:36 Güncelleme: 13-03-2023 23:31:36 + -


CHP Sözcüsü Öztrak, parti olarak yaptıkları çalışmalar kapsamında depremin ekonomik faturasını 126,3 milyar olarak tahmin ettiklerini belirerek, “Deprem nedeniyle sırtlanacak toplam maliyet 126,3 milyar dolar. Kayınpeder ve damadın bir olup Merkez Bankası arka kapısından buharlaştırdığı 128 milyar doların büyüklüğünü şimdi umarım herkes daha iyi anlamıştır. Milletten çalınan 418 milyar doların geri alınmasının önemi daha iyi görülmüştür” diye konuştu.

facebook-paylas
Tarih: 13-03-2023 23:31

Paçaları tutuştu. HÜDAPAR 'la, koalisyon yapacaklar.

Öztrak, HÜDA PAR’ın Cumhur İttifakı’na katılmasıyla ilgili, “Domuz bağıyla öldüren, Zehra Vakfı Başkanı İzzettin Yıldırım’ı, gazeteci Halit Güngen’i infaz eden terör örgütünün siyasi uzantılarıyla kol kola girecek kadar durumları vahim. Siyasetçi gömleğini akşam nerede çıkardıysa sabah da aynı yerde giymelidir ama ahlak gömleğini çıkaran üzerine başka hiç bir gömleği giyemez. Hadi Erdoğan’ı anladık. Peki Bahçeli’ye ne demeli? Bahçeli bu saatten sonra şehit Ali Gaffar Okkan’ın adını ağzına nasıl alabilecek?” ifadelerini kullandı.

ACI DUYANA HAKARET EDİYORSAN ERDOĞAN’SIN

Kahramanmaraş depremlerinde, 48 bin 448 yurttaşımızı kaybettik. Cenazelerimizi kefensiz, kırklı, ellili sıralarla, toplu mezarlara, yan yana gömdük. Kaybettiklerimize, üçünde, yedisinde mevlit bile okutamadık. Binlerce anne, baba, evlat, kardeş, eş… Toprakla buluştu. Artık ne diyeceğimizi, ne söyleyeceğimizi bilemez hale geldik. “Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkasının acısını duyabiliyorsan, insansın.” Başkasının acısını duymayıp, acı duyanlara, hakaret ediyorsan, tehdit ediyorsan, küfür ediyorsan, Sarayın kibirlisi Erdoğan’sın…

SORANA KÜFÜR EDİYOR

Bu ülkede afet denince öncelikle akla gelen iki kurum vardır. Biri Türk Silahlı Kuvvetleri, diğeri ise Kızılay… Bu ucube rejimde diğer tüm kurumlar gibi, bu ikisi de, Erdoğan’a bağlı… İşine geldiği zaman Erdoğan, “Ordunun Başkomutanı benim”, “Kızılay, benim himayemde” diyerek, böbürleniyor. Ama ne zaman ihtiyaç olsa, hudutsuz yetkilerini kullanmayı, bir türlü beceremiyor. Milletimiz enkazın altında, 48 saat boyunca, “Sesimi duyan var mı?” diye bağırarak, soğukta can çekişirken, Mehmetçiğimizi enkazın başına zamanında göndermedi.Enkazdan kurtulanlar, “Kızılay nerede?” diye feryat ederken, Kızılay çadır kurmak yerine, çadır sattı. Bu kurumların sorumlusu Erdoğan, ne yaptı? Vatandaşlarımıza “Be ahlaksız, be namussuz, be adi…” diyerek, küfür etti.

SUZAN VEKİLİMİZE HAKARET MİLLET İRADESİNE SAYGISIZLIK

“Edep, aklın suretidir.” Nasiplenmek de gayret gerektirir. Deprem anında, bizim dört Hatay Milletvekilimiz de memleketlerindeydi. Diğer üç vekilimiz gibi, Suzan Şahin vekilimiz de, vekilliğinden, siyasetçiliğinden önce, bir depremzede… Vekillerimiz orada depremi bizzat yaşadılar. Deprem sabahı korkunç acılara, yürekleriyle, kulaklarıyla, gözleriyle tanık oldular. Diğer vekillerimiz gibi, Suzan Şahin vekilimiz de onlarca yakınını, akrabasını kaybetti. Komşularını enkaz altından, çıplak elleriyle çıkarmaya çalıştı. “Sesimi duyan yok mu” feryatlarını, çaresizce dinledi. Peki, Erdoğan bu acıları yaşadı mı? Yaşamadı… O 1001 odalı sarayında, arşa yükselen feryatları, yardım çığlıklarına, 48 saat boyunca kulaklarını tıkadı. Kulaklarını açtığında da iş, işten geçti… Vatandaşlarımızın çoğu enkazın altında donarak öldü. İnsanı insan yapan, duygudaşlıktır. Merhamettir, vicdandır. Acı çekenin acısını paylaşmaktır. Şimdi, Suzan Şahin vekilimiz, şahit olduklarını, meclisin, milletin kürsüsünden anlatmasın mı? Milletin kendisine verdiği denetleme görevini, yerine getirmeyip birileri gibi ihmal mi etsin? Milletin enkaz altındaki haykırışı, milletin meclisinde duyulmasın mı? Kızılay’ın çadır rezaleti, Meclis’te sorgulanmasın mı? Kurtarma ekiplerini, enkazla; enkazı, kurtarma araçlarıyla; kurtarma araçlarını, operatörlerle buluşturmayan beceriksizlik; Milletin Meclisi’nde, hesaba çekilmesin mi? Buna itiraz etmek, meclisin kürsüsünden, milletin derdini dillendiren vekile hakaret etmek, milli iradeye saygısızlıktır. Bir defa daha söylüyorum, milli iradeye açıkça saygısızlıktır.

GÖREVİ İHMAL, SAVSAKLAMA, SUİİSTİMAL

Erdoğan; afeti felakete çeviren büyük beceriksizliğinin, duyulmasını, görülmesini, konuşulmasını, tartışılmasını, sorumluluğunun ortaya çıkmasını istemiyor. Görevini ihmal ettiğini, savsakladığını, suiistimal ettiğini gizlemeye çalışıyor. Ama gerçeklerden kaçsanız da, gerçeklerin ortaya çıkmak gibi güzel bir huyu var… “Memnuniyetlerinizi Saraya, şikâyetlerinizi Yaradan’a” diyerek ülkeyi yönetemezsiniz. Yetkim çok olsun. Sorumluluğum hiç olsun diyerek bu ülkeyi yönetemezsiniz. İşte size kibir abidesinin ucube saray rejimi…

HZ ADEM BİLE NEDAMET GETİRDİ DE CENNETTEN KOVULMAKTAN KURTULAMADI

Dün Sarayın kibirlisi Kırıkhan’da, “Her türlü gayreti göstermemize rağmen, eğer sıkıntılar yaşadıysanız, bize düşen, sizlerden helallik istemektir” diyor. Hazreti Âdem bile, cennetteki hatası için nedamet getirdi, Allah’tan af diledi. Ama gel gör ki, cennetten kovulmaktan da kurtulamadı… Erdoğan şimdi çıkmış. İstifayı aklına bile getirmeden, milletten helallik istiyor. Zamanında almadığınız tedbirler yüzünden, 48 bin 448 vatandaşımızı o da şimdilik yitirdik. Mehmetçiklerimizi, ilk anda sahaya göndermediğiniz için, insanlarımız enkaz altında, donarak, bağıra bağıra öldü. Himayenizdeki Kızılay, çadır kurmak yerine… Çadır sattı. Şimdi sorumluluğunuzun gereğini yerine getirmeden, istifa etmeden, aziz milletimizle nasıl helalleşeceksiniz?

HAKKI VERMEDEN HELALLEŞME OLMAZ

Haksızlığa uğrayana hakkını vermeden helalleşme olmaz. Ahirette, yaptıklarınızın ve yapmadıklarınızın hesabını, Yüce Allah’a elbette vereceksiniz. Ama milletten helallik istiyorsanız, bu öyle meydanlarda kuru gürültü yaparak olmaz. Deprem bölgesinde, enkaz altında beş gün boyunca, saçlarını yola yola ruhunu teslim eden eşine, acılı ağıtlar yakan Adıyamanlı Murat Uluçay’ın, yaşlı gözlerinin içine bakın. İsteyebiliyorsanız ondan helallik isteyin. Hatay’da annesini, babasını kaybeden, “Boğazımdaki düğümü çözemiyorum. Kalbimdeki acıya ilaç bulamıyorum. Üç gün boyunca enkaz altında kalmalarını, kabullenemiyorum” diyerek, gözyaşlarını akıtan, Emel Güneş kızımızın yanına gidin. Gözlerinin içine bakın, ondan helallik isteyin. Bakalım istediğiniz helalliği alabilecek misiniz? İlk 48 saatte görevinizi alenen ihmal ettiniz. Savsakladınız. Suiistimal ettiniz. Bu nedenle insanlarımızın, eşini, anasını, babasını, kardeşini, çocuklarını kaybetmelerinin sorumluluğunu almak zorundasınız. Haksızlık edenden, haksızlığın hesabını sormadan, kefaretini ödetmeden, helalleşme olmaz. Mağdur olanın, mağduriyeti tazmin edilmeden, helalleşme hiç olmaz. Helalleşme, mazluma zulmeden, zalimle hesaplaşmadan katiyen olmaz…

İSTİFA ETMEDEN HELALLİK İSTENMEZ

Biz buradan Sayın Erdoğan’a soruyoruz; istifa edebilecek misiniz? Bilin ki, istifa etmeden helallik istenmez. Milletimiz, haksızlık edenden, yaptığı haksızlığın hesabını sandıkta mutlaka soracaktır.

KILIÇDAROĞLU ALYANSA KADAR DEPREMDE KAYBEDİLEN NE VARSA YERİNE KOYACAK

Giden canları elbette geri getiremeyiz. Kaybettiklerimize yüce Allah; gani gani rahmet eylesin. Yattıkları toprak, incitmesin. Ama geride kalan mağdurlarımızın, mağduriyetlerini giderme, mağduriyetlerini tazmin etme vazifesi, Allah’ın izniyle, milletimizin takdiriyle, Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun olacak… Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı, Kemal Kılıçdaroğlu, bu depremde kaybedilen ne varsa, vatandaşlarımızın parmağındaki alyansa kadar, her şeyi yerine koyacak…

KAHRAMANMARAŞ VE MALATYA NOTLARI

Cumhurbaşkanı adayımız Kemal Kılıçdaroğlu, depremin ikinci günü bölgeye gitmişti. Bu hafta sonu da dördüncü kez deprem bölgesindeydi. Çadırda kaldı. Malatya ve Kahramanmaraş’ta, esnafımızı, sanayicimizi, çiftçimizi dinledi. Sorunlarını, taleplerini aldı. Bunların nasıl çözüleceğini, depremzede iş insanları, esnaflar ve çiftçilerle istişare etti. Çok şükür Malatya’da Organize Sanayi Bölgesi’nde büyük bir yıkım olmamış. Ama başta kalifiye işgücü olmak üzere depremzede işçilerimiz; barınma imkânı sağlanamadığı için, Malatya’yı terk etmeye başlamış. İş insanları çalıştıracak işçi bulmakta zorlanıyor. Büyük sıkıntı yaşıyor.

BİR HOLDİNGİN 14 BİN ÇALIŞANINDAN SADECE 2 BİNİ ÇALIŞACAK DURUMDA

Benzer sorun, Kahramanmaraş’ta da var. Kahramanmaraş’ta, maalesef 11 ilçeden 9’unda büyük yıkım var. Organize Sanayi Bölgelerinde de hasar var. Kahramanmaraş sanayinin can damarı, tekstil sektörü... Barınma sorununun çözülememesi nedeniyle, bu sektörde on binlerce nitelikli işçi başka yerlere göç etmiş. Kahramanmaraş’ta bilinen bir holdingin, 14 bin işçisinden, sadece 2 bini çalışabilecek durumda… Diğerleri ya depremde hayatını kaybetmiş ya da yaşadıkları şehri terk etmiş. Küresel tedarikçilere mal veren firmalarımız, siparişlerinin başka ülkelere kaymasından endişeliler. Bunun için bu bölgede üretim çarklarının, biran evvel dönmeye başlaması gerekiyor.

GÜBRE KARA BORSADA

Hem Malatya’da, hem de Kahramanmaraş’ta, çiftçilerimizin, köylülerimizin sorunları çok ciddi. Köylü; arazisine, ürününe, malına sahip çıkmak için, hem kendine, hem de hayvanlarına barınacak yer istiyor. Özellikle kırsal bölgelerde, geçici barınma için önce çadır, sonra konteyner meselesi hızla hallolmak zorunda. Baharla beraber, çiftçimizin tarlalarına üst gübre atma zamanı geldi. Gübre atılması gerekiyor da, piyasada gübre yok… Gübre kara borsaya düşmüş… Ama Erdoğan’ın dünyadan haberi yok. Bağırıp, çağırmayla, muhalefete ahkâm kesmeyle devlet yönetilmez. Besicilerimiz, yem temini konusunda büyük sıkıntı çekiyor. Üreticinin sütü elinde kalıyor. Et ve Süt Kurumu oralı bile değil. Bari bugünlerde besiciye destek olun. Üreticinin elindeki sütü, piyasa fiyatının üzerinde alın.

ÜRETİCİNİN SORUNU BÖYLE ÇÖZÜLÜR

Üreticinin sorunu nasıl çözülür, gelin size bir örnekle anlatalım… Hatay Büyükşehir Belediye Başkanımız Lütfü Savaş, Üretici Birliklerinin elindeki süt ziyan olmasın diye, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanımız Vahap Seçer’i arıyor. Vahap Başkana, “Sen bu işten anlarsın, bu sütler ziyan olmasın, gel değerlendirelim” diyor. Mersin Büyükşehir Belediyemiz de, üreticiden 1,5 milyon liralık sütü almayı taahhüt ediyor. Bunları yine birliğin tesislerinde peynir yaptırıyor. Ve depremzedelere yaptırdığı bu peynirleri dağıtıyor. Hem üreticinin sütü elinde kalmıyor. Hem de depremzede, peynirden mahrum kalmıyor.

Şimdi ülkeyi yönettiğini söyleyenlere soruyoruz. Siz bunları yapmayı, akıl edemiyor musunuz? Malatya’da kayısı üreticisi, TMO’nun malını almasını istiyor. Ama sesini duyan yok. Pamuk üreticisi, çırçır ve iplik fabrikaları bir an evvel çalışmazsa, pamuğun elinde kalacağından korkuyor. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız Mansur Yavaş, Genel Başkanımızın talimatlarıyla, Malatya’da üreticiden kayısı almak için, protokol imzaladı. Esnaflarımız ellerindeki ürünlerin, büyük şehirlerde fuar veya hemşeri günleri düzenlenerek, ellerinden çıkarma imkanının verilmesini talep ettiler. Mansur Başkanımız, hem Malatya, hem de Kahramanmaraş’ta, esnaflarımızın bu taleplerini de karşılamak üzere, gerekli protokolleri imzaladı. Diğer belediye başkanlarımızda bu protokollerin aynısını uygulayacaklar.

AĞLAMAYIN ÇÖZÜM BULUN

Bizim belediyelerimiz bölgede sadece, çadır dağıtmıyor. Aş, ekmek, çorba dağıtmıyor. Aynı zamanda, bölgede üretimi ayağa kaldırabilecek, projelere de imza atıyor. Saray’ın İçişleri Bakanı ise depremin üstünden geçen haftalara rağmen daha geçen gün çıkmış, “Kahvaltı veremediğimiz yerler var, hayırsever vatandaşlarımızdan kahvaltılık ürün, çay ve şeker istiyoruz” diye, ağlıyor. “Terlik, eşofman, iç çamaşırı da yok” diye, vatandaşlarımızdan talepte bulunuyor. O koltuklar ağlama değil, çare bulma makamıdır. Ağlamayı bırakacaksınız işinizi yapacaksınız. Yapamıyorsanız da o koltukları terk edeceksiniz. Ama bunlar hem işlerini doğru dürüst yapamıyor. Hem de iş yapana, kara çalmaya kalkıyorlar. AK Partinin Genel Başkan Yardımcısı Özhaseki hiç utanmadan, sıkılmadan, yara sarmak için yaptığımız bu ziyaretlere, “Turistik gezi” diyor. Ne diyelim, kişi kendinden bilir işi… Bunların gözleri var, görmez. Kulakları var, duymaz. Çünkü kalpleri millete karşı mühürlü. İnşallah iki ay sonra iş başı yaptığımızda, hızla bölgeyi ayağa kaldıracağız.

İLLERİ DEPREMZEDELERLE AYAĞA KALDIRACAĞIZ

Genel Başkanımız, 13. Cumhurbaşkanı adayımız, hafta sonunda bölgede anlattı, deprem bölgesini ayağa kaldırırken; depremzede illerimizden tedarik yapacak, depremzede işçilerimizi çalıştıracağız. Depremden etkilenen yerlerin konteyner, prefabrik ve modüler yapı ihtiyacını hızla gidereceğiz. Modüler ve prefabrik uygulamalarla, bölgenin sağlık, hijyen ve eğitim ihtiyacını karşılayacağız. Firmaların çalışanlarına, lojman ve sosyal yaşam alanları yapmasını teşvik edeceğiz. Bu harcamaları ödeyecekleri vergiden, mahsup etmelerini sağlayacağız. Çalışanların çocuklarının eğitim ihtiyaçlarının, hızla giderilmesi için okulları hızla ayağa kaldırmak mecburiyetindeyiz, kaldıracağız. İşveren birliklerinin lojman inşasını destekleyeceğiz. Özellikle kırsal bölgelerdeki kamu personelinin, lojman ihtiyacını hızla karşılayacağız. Bölgede üretimi ve ticareti korumak için, küçük esnaf ve sanayicimize, geçici çalışma alanları oluşturacağız. Bölgede yapılacak inşaat faaliyetlerinde, yerel işgücünü seferber edebilmek için, sertifika programları uygulayacağız. Şehirlerimizin ayağa kaldırılmasında, iş başında eğitim modeliyle, depremzede yurttaşlarımızı seferber edeceğiz. Deprem bölgesinin yeniden inşasında, kamudan ihale alan firmalara, bölgede kullanacakları personelin asgari yüzde 25’ini, bölge halkından alma koşulunu getireceğiz.

İŞÇİ ÜCRETLERİNDEN BİR YIL VERGİ ALINMASIN

Deprem bölgesinde, üretim tesislerimizin biran önce faaliyete geçmesi için, makine, teçhizat ve hammadde ithalatında, vergi indirimleri ve diğer kolaylıkları sağlayacağız. İş insanlarımız deprem bölgesinde, işçiye verilen brüt ücretin, net ücrete dönüşmesini talep etti. Biz bir yıl süreyle işçilerimizin ücretlerinden vergi almayacağız. Sosyal güvenlik primlerini devlet olarak biz ödeyeceğiz. Yine bölgeye dönüşü hızlandırmak için, depreme dayanıklı hastane ve okul inşaatlarına hız vereceğiz. Bölgede yapılacak konut, altyapı ve sanayi tesislerinde, yeşil dönüşüme ve enerji verimliliğine önem vereceğiz. Deprem bölgelerini inşa ederken, karbon elyafı, nano-teknolojik yapı malzemeleri, akıllı malzemeler gibi, yenilikçi ve çevre dostu yapı malzemelerine öncelik vereceğiz. Bu malzemeleri ve diğer inşaat girdilerini üreten sanayileri, bölgede yatırım yapması için, bu ürünlerin üretilmesi için bölgede teknopark ve ihtisas organize sanayi bölgelerini kuracağız. Yerli firmalarımız yanında, dünyada bu konuda öncü olan, yabancı firmaların da bölgede faaliyet göstermesine önem vereceğiz. Türkiye, bu ülke şerden hayır çıkaracak güçtedir.

BÖLGESEL BİR REFAH STRATEJİSİ UYGULAYACAĞIZ

Güneyimizde, Suriye’deki savaş artık sona ermek üzere. Kuzeyimizde, Ukrayna’da savaş er ya da geç bitecek. Türkiye’nin taahhüt sektörü zaten önemli bir güç… Biz komşu ülkelerle ticaret önündeki engelleri, hızla ortadan kaldıracağız. Bunları yapacak güçteyiz. Bölgenin ileriye ve geriye ekonomik bağlarını, küresel kalkınma dinamikleriyle buluşturarak, kapsamlı bir bölgesel refah stratejisini hayata geçireceğiz. Bizim iktidarımızda, sadece Adana, Osmaniye, Hatay, Kilis, Gaziantep, Kahramanmaraş, Malatya, Adıyaman, Şanlıurfa, Diyarbakır değil; Halep, Lazkiye, Şam, Erbil, Musul, Kerkük, Bağdat da ayağa kalkacak. Tüm bölgeyle güçlü ticari ve ekonomik bağlar kuracağız. Lübnan’ı, İsrail’i, Mısır’ı, bu ortak refah projesine davet edeceğiz. Bizim derdimiz bağcıyı dövmek değil, hep beraber üzüm yemek. Deprem felaketinde gördük ki, ilk yardımımıza koşanlar, en yakın komşularımız. “Kalpleri dağınık olanların, akılları birleşemez.” Biz önce kalpleri birleştireceğiz. Tüm komşularımızla ilişkilerimizi, hızla tahkim edeceğiz. Elbette işimiz kolay değil. Bunun farkındayız. Memleketimizde; aklı ve ahlakı bitirmiş, liyakati öldürmüş, adaleti katletmiş, devletimizin dirliğine, milletimizin birliğine kast etmiş, çürümüş, yozlaşmış bir yönetimi, vatandaşlarımız, 14 Mayıs’ta sandıkta yolcu edecek.

DARISI KEREM PAZARLAMAYA…

Deprem felaketinin üzerinden, 36 gün geçti. 36 gün sonra hala; çadır yok. Konteyner yok. Hijyen yok. Su yok. Çay yok, şeker yok, terlik yok, eşofman yok, ortada ekonomik hasar tespiti yok. Ve ar edip de, istifa eden tek bir yönetici yok. Gerçi haksızlık etmeyelim. Bir tanesi istifa etti. Depremzedelere gülen Adıyaman Valisi, sağlık nedenlerini gerekçe göstererek, görevden affını istedi. Ne diyelim darısı, Kızılay’ı ticarethane yapan, Kerem Pazarlamaya…

99 DEPREMİNDE 21 GÜNDE ÇIKARMIŞTIK, BU RAPOR NEREDE?

Kahramanmaraş depremlerinin üzerinden tam 36 gün geçti. Ortada hala devlet tarafından hazırlanmış, bir ekonomik hasar tespit raporu da yok… Geçen defa söylemiştim, şimdi de söylüyorum. Devlet Planlama Teşkilatı’nda, Müsteşar Yardımcısı olarak benim ve takım arkadaşlarımın, gece gündüz çalışarak hazırlanmasına katkıda bulunduğumuz, bu resmi raporu sizlere daha önce gösterdim. Bu rapor 17 Ağustos 1999, Marmara Depremi’nden tam 21 gün sonra, 8 Eylül 1999 tarihinde yayımlandı. Marmara Depremi’nin ekonomik ve sosyal maliyetlerini, kalem, kalem, sektör, sektör hesapladık. Depremin, bütçeye etkilerini, ilave finansman ihtiyaçlarını tespit ettik. Kısa, orta, uzun vadede, yapılması gerekenleri sıraladık. Karar alıcılara tedbirler önerdik. Devlet Planlama Teşkilatı’nı kapattılar. Erdoğan’ın imzaladığı, Türkiye Afet Müdahale Planı’na göre, bu raporun hazırlanmasından şimdi, Hazine ve Maliye Bakanlığı sorumlu… Buradan bir kere daha soruyoruz. Bu rapor nerede? Neden hazır değil? Liyakatsizlikleriyle, kifayetsizlikleriyle, tüm kurumlarımızı ve devleti çürüttüler… Meflûç ettiler.

GİDEREK AYAK TENCERENİN DİBİNİ SIYIRIYOR

“Ölçemediğiniz hiçbir şeyi kontrol edemez; kontrol edemediğiniz hiçbir şeyi de yönetemezsiniz.” Depremden sonra, acilen yapılması gereken şeylerden biri de, depremin sebep olduğu ekonomik ve sosyal yıkımın, en doğru şekilde ölçülmesidir. Şunun şurasında, gitmelerine iki ay gibi bir süre kaldı bari bunu yapsalar… Ama nerede bunlarda o sorumluluk duygusu, o liyakat, nerede o devlet terbiyesi… “Benden sonrası tufan” diyerek, bol bol ihale yapıyorlar… Giderayak tencerenin dibini, bir de böyle sıyırmaya kalkıyorlar. Dücane Cündioğlu’nun dediği gibi; “Allah’tan, kitaptan dem vuranların, ne dediğine değil, ne yediğine bakacaksın.” 21 Şubat ile 7 Mart arasında, deprem nedeniyle açılan ihale sayısı 50’yi geçti. Bu ihalelerde, 48 milyarlık iş dağıtıldı. Bunlar cenazelerimizin daha 40’ı çıkmadan, rant betonunu acılarımızın üzerine, döküyorlar… Hiç kimse merak etmesin. Biz hem depreme dayanıklı, güvenli evler inşa edeceğiz. Hem de milletin kör kuruşunu kurda kuşa yedirmeyeceğiz. Bu konutların zamanında tamamlanması için elimizden gelen her şeyi yapacağız.

TOPLAM MALİYET 126,3 MİLYAR DOLAR

Biz dersimizi çalışarak göreve geliyoruz. Gece gündüz demeden, hazırlıklarımızı tamamlıyoruz. Kahramanmaraş depreminin sebep olduğu, ekonomik ve sosyal kayıpları, olabilecek en geniş şekliyle, kalem, kalem bu raporda çıkardık. Bizim tahminlerimize göre, deprem nedeniyle, konut ve işyeri kaynaklı hasar, 44,2 milyar dolar. Mobilya, beyaz eşya gibi, ev eşyalarındaki kayıplar, 6,6 milyar dolar. Binek araç kaybı 1,5 milyar dolar. Altyapı, tarım, sanayi, hizmet sektörlerinde fiziki hasar, 24,3 milyar dolar. Üretim faaliyetlerindeki azalma nedeniyle oluşacak kayıp, 13,3 milyar dolar. Yıkım, hafriyat, iaşe, idame için yapılacak cari harcamalar, 18,9 milyar dolar. Beşeri sermaye kaybı nedeniyle uğrayacağımız kayıp, 17,6 milyar dolar. Deprem nedeniyle sırtlanacak toplam maliyet 126,3 milyar dolar… Kayınpeder ve damadın bir olup, Merkez Bankasının arka kapısından buharlaştırdığı, 128 milyar doların büyüklüğünü, şimdi umarım herkes çok daha iyi anlamıştır. Milletten çalınan 418 milyar doların geri alınmasının önemini herkes çok daha iyi görmüştür. Bu paralar, bugün Hazine’nin, Merkez Bankası’nın kasasında dursaydı, depremin yarattığı yıkım, çok daha rahat göğüslenebilirdi.

AHM.VT



HABER VİDEOSU







İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SİYASET Haberleri

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
YUKARI