Bir başkasının duvarını yıkıyorsa hukuk göze ne güzel görünür.
Önce “Kreşleri kapatırız” yazısı gönderdiler. Kendilerinin seçimlerde kreş açma vaatleri, kurdelesini kestikleri kreşler ortaya çıkınca “Kreşleri kastetmedik” dediler. Özel okullara “Belediyelere kreş açtırmayacağız” vaadinde bulundukları görüntüler ortaya çıkınca döndüler dolaştılar bu kez, “Her şeyin başı hukuk” noktasına geldiler. Evet, milli eğitim bakanının muhalefete söylediği “Biz hukuk devletinin prensiplerine göre yaşıyoruz” sözlerini kastediyorum.
Sahi emin misiniz? Hukuk devletinin prensiplerine göre mi yaşıyorsunuz?
Önümde bir dosya duruyor. Milli eğitimden başlayan mahkemelere taşan bir hikâye. Hayır, bu kez tarafı belediyeler ya da muhalifler değil. Tam tersine, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) çalışanları. Hem de AKP dönemlerinde görev yapmış, AKP’li bakanlarla birlikte çalışmış iktidarla uyumlu beş yönetici.
Biliyorsunuz, Yusuf Tekin’i bir zamanlar rektör yapmak için kişiye özel kanun değişikliği yapılarak kıdemli profesörlük şartı kaldırıldı. Ardından Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi rektörü olarak atandı. Kanunlar gerektiğinde onun adına eğilip büküldü ama konumuz bu değil.
Tekin, 4 Haziran 2023’te başladığı bakanlık görevinde, ilk iş olarak bakan yardımcıları ve genel müdürleri değiştirdi. Ardından bakanlıktaki daire başkanlarının neredeyse tamamını görevden alıp yerlerine kendine yakın isimleri atadı. Mevcut “daire başkanları” ise “araştırmacı” olarak geçen pasif (depo) kadrolarına kaydırıldı. Kızağa çekilen bu isimler daha önceki bakanlar Mahmut Özer ve Ziya Selçuk ile çalışmıştı.
Peki neden görevden alındılar?
MEB, kendisine sorulduğunda, bu atamaların herhangi bir kusur (disiplin soruşturması, adli/idari tahkikat, görevde yetersizlik/başarısızlık) nedeniyle gerçekleşmediğini, sadece idarenin takdir yetkisini kullandığını söyledi. Herkes ise asıl gerekçeyi biliyordu. Yusuf Tekin, AKP’li de olsa eski bakanın atadığı isimlerle çalışmak istemiyordu. Daha açık söyleyelim: Yeterince söz dinler bulmuyordu!
“Hukuk devleti” diyoruz ya.